- Katılım
- 15 Kasım 2005
- Mesajlar
- 6,014
- Tepkime puanı
- 3
- Puanları
- 0
- Yaş
- 60
Sadece madden değil düşünsel, zihinsel ve siyasal anlamda da köleleştirildik. Bundan dolayıdır ki, Türkiye’de hangi iktidar iş başına gelse İsrail ve Amerikan ekseninden dışarı çıkamamakta, Mehmetçikleri vuran PKK’yı takip etmek için bile ABD’li ve İsrailli ağabeylerinden en azından telefonla izin almak mecburiyetinde kalmaktadırlar. Sanki İsrail, Lübnan ve tapusunun elimizde olmakla övündüğümüz Filistin’de katliam yaparken kendilerine soruyormuş gibi.
Atatürk İsrail için ne düşünüyordu?
Şimdi her konuda Atatürk adına konuştuğunu ve hareket ettiğini söyleyen her kesim Atatürk’ün 27 Temmuz 1937 tarihinde Hakimiyeti Milliye gazetesine verdiği demeci ibretle okumalıdırlar.
Siyasal şuur altı fundamentalist Yahudilik anlayışından beslenen İsrail ordusu ve işbirlikçileri Lübnan ve Filistin’de katliamlarına devam ederken maalesef Türkiye “İçimizdeki İsrail” marifetiyle kış uykusuna erkenden teslim olmuş gözükmektedir. Öyle ki, milletimizin haykırışının aksine iktidarın basiretsizlik ve korkudan dolayı kılı bile kıpırdamıyor. Devletimizin siyasal yönelişine ve çizgisine yön veren güç odakları, Evangelist ABD ve Siyonist İsrail’in belirlediği ve sınırlarını yine kendilerinin tayin ettiği “Real Politik” koşullar safsatası ile vakit geçirmektedirler.
İsrail muharref Tevrat-Tora’ya göre Tanrıyla uğraşan, güreşen, işte ayrı oturan, milletler arasında sayılmayan, tüm insanların kendileri için köle olarak yaratıldığı, Tanrı Yehova’nın seçkin kavmi,
Onun öz çocukları konumunda olan bir millet. Bundan dolayı Yahudi inancına göre; “Orduların rabbi olan Yehova” İsrail halkının koyunları ve dahi Arz-ı Mev’ud (vaat edilmiş topraklar) için gentile (kafir) sınıfında sayılan, Yahudi ırkından ve inancından olmayan tüm milletleri kundaktaki bebeğe, çocuklara, kadınlara tavuklara, evcil hayvanlara, hatta nefes alan her canlıya kadar katletme, kanını içme yetkisi vermiştir. Öyle ki, bu bağlamda muharref Tevrat-Tora’nın Tensiye, Yeşu, Amos ve Hezekiel bölümlerinde kanı ve katliamı kutsayan çok sayıda sözde ayetler vardır. Evet İsrail böylesi bir dinsel inanca sahip. Humanist ve reformist kesimler hariç, en azından İsrail devlet aygıtını elinde tutan Ferisi kökenli Hahamlar ve azgın Siyonistler böyle düşünüyor.
Bu zevata göre bir Yahudi asker için bir buçuk milyar Müslüman bile öldürülebilir. Zira bir Yahudi’nin kanı her türlü mukaddesatın ve İnsan haklarının üzerindedir. Bu yargımızı doğrulamak için Tevrat-Tora ve Talmud’a şöyle bir göz atmak bile yeter.
Ancak iş burada bitmiyor. İçimizde köşe başını tutmuş Yahudi hizmetkarı çok güçlü hainler var. Bunlar bizi zayıf düşürmektedir. Yoksa İsrail bu kadar pervasız olabilir mi? Yukarıda tablosunu çizdiğimiz dinsel zemin üzerine oturan İsrail siyasal aklı ve muhayyilesinin içimizdeki temsilcileri, kripto Yahudiler, Sabatayistler ve bunların kulu ve kölesi durumunda olan bir takım köşe yazarları, sözde sanatçı müsveddeleri, bir kısım siyasetçiler, devletimizin en kritik makamlarına yerleşmiş bazı bürokratlar İsrail’in kendisinden daha tehlikeli bir işlev görmektedir.
Zira Türk milletinin ve devletinin yönetim kadrolarına sızan bu içimizdeki Müslüman ismi kullanan İsrailliler bugün bile laiklik, çağdaşlık, Atatürkçülük, özgürlük ve demokrasi maskesi altında gençliğimizi ve devletimizi kendi geleneğinden kopararak parçalamak istemekte ve bunun için medyadaki temsilcileri Filistin ve Lübnan, İsrail bombaları altında yanarken televizyonlarda en rezil programları ekranlara koymaktadırlar.
Maalesef her yere sızmış bulunuyorlar. Şüphesiz bu sızma harekatında Roma İmparatorluğu dönemimde de bir Yahudi yerleşim merkezi olan Selanik ve hakeza Sabatay Sevi’nin doğum yeri olan İzmir, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’ne sızmanın en önemli üssü olmuşlardır. Fatih Sultan Mehmet’in doktoru Yakup Paşa’dan, Yasef Nasi ailesinden, Sabatay Sevi’den, Menderes’in MİT müsteşarı Behçet Türkmen’e, hatta Başbakanlık müsteşarı mason Üstad’ı Azam’ı Ahmet Salih Korur’a kadar ismini sayamayacağımız birçok dönme ve mason devletimizin en üst kurumlarında içimizdeki İsrail’in şaşmaz temsilciliğini yapmışlardır ve torunları vasıtası ile de halen yapmaya devam etmektedirler. Bu içimizdeki kripto İsrailliler, onların tavsiyelerini ve yaptıklarını hakikatin ve ilericiliğin kendisi sanan yerli işbirlikçiler sanatımızı, mimarimizi, edebiyatımızı, müziğimizi, ekonomimizi, siyasal aklımızı öyle bir tahrip ettiler ki, midemizden, makamımızdan, malımızdan ve köşeyi dönmeyi düşünmekten başka hiçbir şeyi düşünemez olduk. Cemil Meriç’in ifadesi ile idraklerimiz hadım edildi.
Sadece madden değil düşünsel, zihinsel ve siyasal anlamda da köleleştirildik. Bundan dolayıdır ki, Türkiye’de hangi iktidar iş başına gelse İsrail ve Amerikan ekseninden dışarı çıkamamakta, Mehmetçikleri vuran PKK’yı takip etmek için bile ABD’li ve İsrailli ağabeylerinden en azından telefonla izin almak mecburiyetinde kalmaktadırlar. Sanki İsrail, Lübnan ve tapusunun elimizde olmakla övündüğümüz Filistin’de katliam yaparken kendilerine soruyormuş gibi.
Atatürk İsrail için ne düşünüyordu?
Şimdi her konuda Atatürk adına konuştuğunu ve hareket ettiğini söyleyen her kesim Atatürk’ün 27 Temmuz 1937 tarihinde Hakimiyeti Milliye gazetesine verdiği demeci ibretle okumalıdırlar. Ortadoğu’da bütün bir bölgede çıban başı olacak bir Yahudi Devleti’nin kurulma aşamasında olduğunu sezinledikten sonra “Filistin’e el sürülemez. Türkler bölgedeki yabancı işgali kabul edemez. Hz. Muhammed’in ve kutsal değerlerin hürmetine İslam’ın mukaddes topraklarının Yahudilerin ve Hıristiyanların nüfuzuna girmesine engel olacağız. Ordumuzun buna gücü yeter. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Arap kardeşlerimizden uzak kaldık ancak onların aralarındaki karışıklıkları kimse bizden iyi bilemez.” demiştir Atatürk.
Evet, Mason localarını kapatan Mustafa Kemal Atatürk’ün kurulacak muhtemel İsrail devleti hakkındaki düşündükleri. Yani gerekirse mukaddes topraklar için savaşmayı ön görmektedir. Fakat ne yazık ki, İsrail devleti kuruldu ve bölge tam 58 yıldır kan, barut, gözyaşı ve katliam altında. Hemen belirtelim ki, Mustafa Kemal’in bu kararlı tutumunu benimsemeyen ve halen ABD ve İsrail ekseninden bir türlü çıkamayan Türkiye; eğer böyle giderse yakın bir gelecekte Siyonist İsrail ordusunu ve evangelist sömürgecileri fiilen güney sınırlarında bulacaktır. Zaten şimdiden güney sınırımızda kukla Kürdo/ Judea devleti kurulmadı mı?
İlla İsrail ve ABD füzelerinin şehirlerimizde patlamasını mı bekleyeceğiz.
Atatürk İsrail için ne düşünüyordu?
Şimdi her konuda Atatürk adına konuştuğunu ve hareket ettiğini söyleyen her kesim Atatürk’ün 27 Temmuz 1937 tarihinde Hakimiyeti Milliye gazetesine verdiği demeci ibretle okumalıdırlar.
Siyasal şuur altı fundamentalist Yahudilik anlayışından beslenen İsrail ordusu ve işbirlikçileri Lübnan ve Filistin’de katliamlarına devam ederken maalesef Türkiye “İçimizdeki İsrail” marifetiyle kış uykusuna erkenden teslim olmuş gözükmektedir. Öyle ki, milletimizin haykırışının aksine iktidarın basiretsizlik ve korkudan dolayı kılı bile kıpırdamıyor. Devletimizin siyasal yönelişine ve çizgisine yön veren güç odakları, Evangelist ABD ve Siyonist İsrail’in belirlediği ve sınırlarını yine kendilerinin tayin ettiği “Real Politik” koşullar safsatası ile vakit geçirmektedirler.
İsrail muharref Tevrat-Tora’ya göre Tanrıyla uğraşan, güreşen, işte ayrı oturan, milletler arasında sayılmayan, tüm insanların kendileri için köle olarak yaratıldığı, Tanrı Yehova’nın seçkin kavmi,
Onun öz çocukları konumunda olan bir millet. Bundan dolayı Yahudi inancına göre; “Orduların rabbi olan Yehova” İsrail halkının koyunları ve dahi Arz-ı Mev’ud (vaat edilmiş topraklar) için gentile (kafir) sınıfında sayılan, Yahudi ırkından ve inancından olmayan tüm milletleri kundaktaki bebeğe, çocuklara, kadınlara tavuklara, evcil hayvanlara, hatta nefes alan her canlıya kadar katletme, kanını içme yetkisi vermiştir. Öyle ki, bu bağlamda muharref Tevrat-Tora’nın Tensiye, Yeşu, Amos ve Hezekiel bölümlerinde kanı ve katliamı kutsayan çok sayıda sözde ayetler vardır. Evet İsrail böylesi bir dinsel inanca sahip. Humanist ve reformist kesimler hariç, en azından İsrail devlet aygıtını elinde tutan Ferisi kökenli Hahamlar ve azgın Siyonistler böyle düşünüyor.
Bu zevata göre bir Yahudi asker için bir buçuk milyar Müslüman bile öldürülebilir. Zira bir Yahudi’nin kanı her türlü mukaddesatın ve İnsan haklarının üzerindedir. Bu yargımızı doğrulamak için Tevrat-Tora ve Talmud’a şöyle bir göz atmak bile yeter.
Ancak iş burada bitmiyor. İçimizde köşe başını tutmuş Yahudi hizmetkarı çok güçlü hainler var. Bunlar bizi zayıf düşürmektedir. Yoksa İsrail bu kadar pervasız olabilir mi? Yukarıda tablosunu çizdiğimiz dinsel zemin üzerine oturan İsrail siyasal aklı ve muhayyilesinin içimizdeki temsilcileri, kripto Yahudiler, Sabatayistler ve bunların kulu ve kölesi durumunda olan bir takım köşe yazarları, sözde sanatçı müsveddeleri, bir kısım siyasetçiler, devletimizin en kritik makamlarına yerleşmiş bazı bürokratlar İsrail’in kendisinden daha tehlikeli bir işlev görmektedir.
Zira Türk milletinin ve devletinin yönetim kadrolarına sızan bu içimizdeki Müslüman ismi kullanan İsrailliler bugün bile laiklik, çağdaşlık, Atatürkçülük, özgürlük ve demokrasi maskesi altında gençliğimizi ve devletimizi kendi geleneğinden kopararak parçalamak istemekte ve bunun için medyadaki temsilcileri Filistin ve Lübnan, İsrail bombaları altında yanarken televizyonlarda en rezil programları ekranlara koymaktadırlar.
Maalesef her yere sızmış bulunuyorlar. Şüphesiz bu sızma harekatında Roma İmparatorluğu dönemimde de bir Yahudi yerleşim merkezi olan Selanik ve hakeza Sabatay Sevi’nin doğum yeri olan İzmir, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’ne sızmanın en önemli üssü olmuşlardır. Fatih Sultan Mehmet’in doktoru Yakup Paşa’dan, Yasef Nasi ailesinden, Sabatay Sevi’den, Menderes’in MİT müsteşarı Behçet Türkmen’e, hatta Başbakanlık müsteşarı mason Üstad’ı Azam’ı Ahmet Salih Korur’a kadar ismini sayamayacağımız birçok dönme ve mason devletimizin en üst kurumlarında içimizdeki İsrail’in şaşmaz temsilciliğini yapmışlardır ve torunları vasıtası ile de halen yapmaya devam etmektedirler. Bu içimizdeki kripto İsrailliler, onların tavsiyelerini ve yaptıklarını hakikatin ve ilericiliğin kendisi sanan yerli işbirlikçiler sanatımızı, mimarimizi, edebiyatımızı, müziğimizi, ekonomimizi, siyasal aklımızı öyle bir tahrip ettiler ki, midemizden, makamımızdan, malımızdan ve köşeyi dönmeyi düşünmekten başka hiçbir şeyi düşünemez olduk. Cemil Meriç’in ifadesi ile idraklerimiz hadım edildi.
Sadece madden değil düşünsel, zihinsel ve siyasal anlamda da köleleştirildik. Bundan dolayıdır ki, Türkiye’de hangi iktidar iş başına gelse İsrail ve Amerikan ekseninden dışarı çıkamamakta, Mehmetçikleri vuran PKK’yı takip etmek için bile ABD’li ve İsrailli ağabeylerinden en azından telefonla izin almak mecburiyetinde kalmaktadırlar. Sanki İsrail, Lübnan ve tapusunun elimizde olmakla övündüğümüz Filistin’de katliam yaparken kendilerine soruyormuş gibi.
Atatürk İsrail için ne düşünüyordu?
Şimdi her konuda Atatürk adına konuştuğunu ve hareket ettiğini söyleyen her kesim Atatürk’ün 27 Temmuz 1937 tarihinde Hakimiyeti Milliye gazetesine verdiği demeci ibretle okumalıdırlar. Ortadoğu’da bütün bir bölgede çıban başı olacak bir Yahudi Devleti’nin kurulma aşamasında olduğunu sezinledikten sonra “Filistin’e el sürülemez. Türkler bölgedeki yabancı işgali kabul edemez. Hz. Muhammed’in ve kutsal değerlerin hürmetine İslam’ın mukaddes topraklarının Yahudilerin ve Hıristiyanların nüfuzuna girmesine engel olacağız. Ordumuzun buna gücü yeter. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Arap kardeşlerimizden uzak kaldık ancak onların aralarındaki karışıklıkları kimse bizden iyi bilemez.” demiştir Atatürk.
Evet, Mason localarını kapatan Mustafa Kemal Atatürk’ün kurulacak muhtemel İsrail devleti hakkındaki düşündükleri. Yani gerekirse mukaddes topraklar için savaşmayı ön görmektedir. Fakat ne yazık ki, İsrail devleti kuruldu ve bölge tam 58 yıldır kan, barut, gözyaşı ve katliam altında. Hemen belirtelim ki, Mustafa Kemal’in bu kararlı tutumunu benimsemeyen ve halen ABD ve İsrail ekseninden bir türlü çıkamayan Türkiye; eğer böyle giderse yakın bir gelecekte Siyonist İsrail ordusunu ve evangelist sömürgecileri fiilen güney sınırlarında bulacaktır. Zaten şimdiden güney sınırımızda kukla Kürdo/ Judea devleti kurulmadı mı?
İlla İsrail ve ABD füzelerinin şehirlerimizde patlamasını mı bekleyeceğiz.