Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarına tövbe etme sebeblerini kolaylaştıran, şartlarına uygun tövbe edenlerin tövbesini kabûl eden.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Ve o zaman İbrâhim ve İsmâil (aleyhimesselâm) Kâbe'nin temellerini yükselttiler ve şöyle duâ ettiler: "Ey Rabbimiz! Bizden bu hayırlı işi kabûl buyur. Hakîkaten sen duâmızı işitici ve niyetimizi bilicisin. Ey Rabbimiz! Bizi sana teslîm ve ihlâs sâhibi olmakta sâbit kıl. Soyumuzdan bir topluluğu da sana boyun eğen bir ümmet yap. Bize ibâdet yollarımızı ve hac vazîfelerimizi göster, kusurlarımızı affedip, tövbemizi kabûl buyur. Muhakkak ki sen, tevvâbsın ve rahîmsin (âhirette mü'minlere merhamet buyuransın) . (Bekara sûresi: 127,128)
Onlar bilmediler mi ki, şüphesiz Allahü teâlâ kullarından tövbeyi kabûl edecek, sadakaları alacak olan ancak kendisidir. Ve hakîkatte tevvâb ve rahîm yalnız O'dur. (Tevbe sûresi: 104)
Bir kimse duhâ namazından sonra üç yüz altmış defâ et-Tevvâb ism-i şerîfini söylerse tövbesi kabûl olur. On defâ bir zâlim üzerine söylendiğinde zâlimin zulmünden kurtulur. (Yûsuf Nebhânî)
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Ve o zaman İbrâhim ve İsmâil (aleyhimesselâm) Kâbe'nin temellerini yükselttiler ve şöyle duâ ettiler: "Ey Rabbimiz! Bizden bu hayırlı işi kabûl buyur. Hakîkaten sen duâmızı işitici ve niyetimizi bilicisin. Ey Rabbimiz! Bizi sana teslîm ve ihlâs sâhibi olmakta sâbit kıl. Soyumuzdan bir topluluğu da sana boyun eğen bir ümmet yap. Bize ibâdet yollarımızı ve hac vazîfelerimizi göster, kusurlarımızı affedip, tövbemizi kabûl buyur. Muhakkak ki sen, tevvâbsın ve rahîmsin (âhirette mü'minlere merhamet buyuransın) . (Bekara sûresi: 127,128)
Onlar bilmediler mi ki, şüphesiz Allahü teâlâ kullarından tövbeyi kabûl edecek, sadakaları alacak olan ancak kendisidir. Ve hakîkatte tevvâb ve rahîm yalnız O'dur. (Tevbe sûresi: 104)
Bir kimse duhâ namazından sonra üç yüz altmış defâ et-Tevvâb ism-i şerîfini söylerse tövbesi kabûl olur. On defâ bir zâlim üzerine söylendiğinde zâlimin zulmünden kurtulur. (Yûsuf Nebhânî)