Sözlükte "birlik" anlamına gelen vahdet, tasavvufta, her şeyi bir olarak ve bir içinde, nesneleri Allah ile görmek demektir. Tasavvufta üç türlü vahdetten söz edilmiştir: a) Vahdet-i kusûd: Murat ve maksatların birliği demektir. Bununla, kulun kendi irade, düşünce ve arzusunu Allah'ın irade, düşünce ve arzusuyla birleştirmesi, O'na bağlaması, iki iradenin birleşip tek irade haline gelmesi kastedilir. Böylece Allah'ın iradesi geçerli ve etkili yapılmış olur. b) Vahdet-i şuhûd: Görmenin birliği demektir. Bu durumda kul, her yerde Allah'ın tecellisini görür. Bu hâl, vecd ve istiğrak halinde meydana gelir. Ancak vecd hali geçtikten sonra kul kendisinin farkına varır, Hak ile halkı ayrı görür. Vahdet-i şuhûda ayn-ı cem, fenâ ve cem adı da verilir. c) Vahdet-i vücûd: Varlığın birliği demektir. Bununla Allah'tan başka varlık olmadığının idrak ve şuuruna sahip olmak kastedilir. Vahdet-i şuhûdda sâlikin her şeyi bir görmesi, geçicidir, birlik bilgide değil, görmededir. Vahdet-i vücûdda ise, birlik bilgidedir. Sâlik, gerçek varlığın bir tane olduğunu, bunun da Hakk'ın varlığından ibaret bulunduğunu, Hak ve O'nun tecellilerinden başka hiçbir şeyin gerçek bir varlığı olmadığını bilir. Vahdet-i vücûd fikrini savunanlar, bu bilgiye ancak yaşayarak ve manevî tecrübe ile ulaşılabileceğini söylerler. Kur'ân'da varlık yaratan-yaratılan şeklinde ikiye ayrıldığından bazı İslâm âlimleri vahdet-i vücûd anlayışını küfür olarak nitelendirmişlerdir. (M.C.)
alıntı
alıntı