Sözlükte "açık, âşikâr, dış, gâlip, bir şeye vâkıf olan" gibi anlamlara gelen zâhir, bir fıkıh terimi olarak, delâlet bakımından açık olan lafızlardan biri olup, kendisinden çıkarılan hüküm sözün asıl sevk sebebi olmamakla birlikte, haricî bir karineye ihtiyaç duymayacak şekilde bu manaya delâlet eden lafızdır. Meselâ, "Faiz yiyenler kıyamet günü ancak şeytan çarpmış gibi kabirlerinden kalkarlar. Bu onların, faizi alışveriş gibidir demelerindendir. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi ise haram kılmıştır." âyeti (Bakara, 2/275), faizin haram oluşunu ve faiz ile alışveriş arasında fark bulunduğunu bildirmek için gönderilmekle birlikte, lafzın zâhiri, alışverişin helâl olduğuna delâlet etmektedir.
Aksine delil bulunmadıkça, lafızdan çıkan zâhir manaya göre amel etmek gerekir. Zâhir, lafzın ifade ettiği manaya ve içine aldığı teklifî hükme açık bir şekilde delâlet etmekle birlikte, tahsis, tevil ve neshi kabul eder. Bu nedenle zâhirde ihtimal bulunduğundan delâlet bakımından kesinliği, nass, müfesser ve muhkemden daha azdır. (İ.P.)
alıntı
Aksine delil bulunmadıkça, lafızdan çıkan zâhir manaya göre amel etmek gerekir. Zâhir, lafzın ifade ettiği manaya ve içine aldığı teklifî hükme açık bir şekilde delâlet etmekle birlikte, tahsis, tevil ve neshi kabul eder. Bu nedenle zâhirde ihtimal bulunduğundan delâlet bakımından kesinliği, nass, müfesser ve muhkemden daha azdır. (İ.P.)
alıntı