Göçebe Ruhlum
Aramıza Toros dağlarını koydun da ne oldu?
Değdi mi inadına bu hasret kaçağım
Yılları bir kör duvar gibi önüme
Yolları prangalar gibi ömrüme
Ve sensizliği nikahlar gibi kalbime
Gidişinin üstünden
Kaç mevsimi gelin ettim
Gel gör ki
Yine de susturamadım hıçkırıklarını umutlarımın
Dönüp dönüp bıraktığın bir beyaz mendile
Sarılışım ondan
Ve ardından serseri yıldızlar gibi
Seni şehir şehir arayışım ondan
Duydum ki
Gözlerini yağmurlu bir gecede Malatya'da bırakmışsın
Ellerini Konya'da Mevlana Türbesinde bulmuşlar
Saçlarını bir deli rüzgar almış
Akdeniz'in tuzlu sularında götürmüş
Ayak izlerin hala Assos'un kumlarında
Ve dudakların hala ağlamaklı
Ankara'nın o en soğuk taş duvarlarında
Bursa'nın yeşilinde güneşin
Erzurum'un karlarında ateşin
İzmir'in imbatlarında en ıslak bakışın kalmış
Görüyorsun işte
Bana yine seni toplamak düşüyor
Beni de sokaklardan sokaklara çarpmak
Oysa yüreğim bu ağustos sıcağında
Sensizlikten buz kesmiş
Yuvasız kuşlar gibi üşüyor
Hani derler ya
'Diyarbakır, Diyarbakır olalı
Böylesine zulüm görmedi
İnan ki göçebe ruhlum inan ki
Bu şairinde
Anasından doğdu doğalı
Böylesine acı çekmedi
Şimdi soruyorum sana
Bir sabah
Gebe bırakıp gitmeseydin umutlarımı
Ben böylesine hayaller doğurur muydum?
İstanbul'un bu en köhne sokaklarından
Ardahan'ın en ıssız dağ köylerine
Böylesine acı
Böylesine zehir
Böylesine asi
Şarkılar haykırır mıydım?
Biliyorum
Yetmedi sana bu sevda
Yetmedi sana bu aşk
Sana gelen tüm trenleri kaçırdım
Sana giden bütün otobüsleri
Acılar istasyonunda biletsizim şimdi
Çıkışım yok, dönüşüm yasak
İstesem de gelemem artık
Uzakların en uzağında
Sonsuzluğun sonundasın
Sen de bekleme beni
Hadi durma
Yeni ülkeler bul kendine,yepyeni adresler
Mesela Katmandu
Mesela Hindistan
Mesela Tibet
Orda da yeni aşıklar bul kendine
Onlarda benim gibi
Önce şair
Sonrada doğduğuna pişman et
Oysa yıllardır
Kutsal bir emanet gibi sakladım aşkını
Ve seni bekledim
Her sabah terkedilmiş istasyonlarda
Hiçbir sevgili
Böylesine kanatmadı gözlerimi
Hiçbir sevgili
Böylesine sökmedi yüreğimi
Rüzğar bile dokunsa ağlarım şimdi
Bak hala parmak izin duruyor avuçlarımda
Ve her gün aynı soru dudaklarımda
Sana böyle yanmaktan
Seni böyle sevmektense
Dağ başlarında taş mı olaydım söyle?
Ah benim göçebe ruhlum
Ah benim kaçağım
Ah benim bağrıma saplanmış esmer bıçağım.
Ahmet Selçuk İlkan