Çankaya kulisini izlemeye çalıştığım şu günlerde bazı yazıları hayretle, hüzünle okuyorum.
Çünkü köşelerinden "Ya Herru ya Merru!" diyerek darbe çağrısı yapıyorlar. Bu devirde hâla "Darbeli mi, darbesiz mi?" sorularıyla askere davetiye çıkarabiliyorlar. TBMM'de yapılacak cumhurbaşkanı seçimini sivil darbe diye niteleyerek, buna karşı askeri darbe sloganları atabiliyorlar.
Yazık, ayıp.
Bu demokrasi korkusu niye?
Askeri yönetimlerin acılarına ve olumsuzluklarına tanık olduğumuz bunca talihsiz deneyimden sonra daha hâlâ 'kışla'dan medet ummak, bu devirde daha hâlâ müdahale için askeri kışkırtmaya çalışmak, Türkiye gibi gelişmiş bir ülkede daha hâlâ halkın oyundan bu kadar ürkmek gerçekten hüzün verici.
Bunun gibi, şu günlerde hayretle karşıladığım bir başka gelişme de YÖK hakkında. YÖK'le Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç'in cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili çıkışlarıyla demokrasi kültürü dersinden sınıfta kaldıklarını düşünüyorum.
Ama aynı zamanda Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Tosun Terzioğlu gibi, "Üniversitelerimizin bir taraf gibi gösterilerek siyasi tartışmaların içine çekilmesi, tarihimizdeki örneklerinden de görüleceği gibi kimseye fayda sağlamaz" diyebilen rektörlerin varlığı da demokrasi adına sevindirici.
Demokrasiye fazla inanmayan, halkın oyuna her zaman kuşkuyla bakan, bu nedenle seçim sandığından çıkan sonuçlara, yani milletin egemenliğine her zaman kısıtlamalar koymaya çalışan bir anlayıştır bu.
Bu anlayış bu yüzden Çankaya'yı elinde tutmak istiyor. Bu anlayış bu yüzden Çankaya eliyle seçilmiş hükümetleri kontrol etmek istiyor.
Cumhurbaşkanı seçimleri işte bunun içindir ki öteden beri siyasal gerginliklere yol açabiliyor. Sükunetle geçmesi gereken bir seçime bunun içindir ki Çankaya savaşları adı verilebiliyor.
Değerli anayasa hukukçusu Prof. Dr. Ergun Özbudun, "Çağdaş Türk Politikası" adını taşıyan kitabının bir yerinde Çankaya kavgasının ipuçlarını şöyle verir:
"1982 Anayasası, devlet elitlerinin değerlerini ve çıkarlarını yansıtmaktaydı. Selefine göre 'milli irade'ye, seçilmiş meclislere, siyasal partilere, siyasetçilere ve meslek kuruluşları ile gönüllü dernekler gibi diğer sivil toplum kurumlarının hepsine daha az güvenmekteydi.
(...)
Bu yüzden cumhurbaşkanına, askerlerin özellikle hassas oldukları iki alanda, yani yüksek mahkeme yargıçlarını ve üniversite rektörlerini atamada önemli gerçek yetkiler verildi. Kısaca 1982 Anayasası, güçlendirilmiş bir cumhurbaşkanlığı ve Milli Güvenlik Kurulu'yla, askerin siyasal sistemin nihai koruyucusu ve hakemi olmasının devamı amacıyla tasarlandı." (Prof. Dr. Ergun Özbudun, Çağdaş Türk Politikası, Doğan Kitap, 2003, s.57-58)
Sorunun özü burada yatıyor.
Ya da zurnanın zırt dediği yer...
Bu nedenledir ki, 12 Eylül askeri yönetiminin Anayasası, Türkiye'ye bir deli gömleği gibi giydirildi.
Bunun içindir ki, Çankaya Köşkü bugün hâlâ bir kale olarak görülüyor. Bu kale elden gitti mi, gizli gündem devreye girer diye düşünülüyor.
Darbe çağrıları bu yüzden.
Türkiye her cumhurbaşkanı seçimi öncesinde olduğu gibi bu sefer de, halkın iradesine ve seçim sandığına kuşkuyla bakan, demokrasiye fazla inanmayan o malûm zihniyet tarafından karıştırılmak isteniyor.
Bir takım korkuların esiri olmak yerine, demokrasi içinde çare tükenmez sözünü aklımızda tutarak, cumhurbaşkanı seçimi konusunda Meclis iradesine saygı gösterelim.
Hiç unutmayalım:
Millet egemenliğine boş vererek demokrasi olmaz. Demokrasinin olmadığı yerde, demokrasinin ikinci sınıflığa, üçüncü sınıflığa mahkum edildiği yerde barış ve huzurdan söz edilemez.
İstikrarın yolu demokrasidir.
Yarın:
Erdoğan Cumhurbaşkanı olsun mu?.. Ben ne düşünüyorum?
Hasan CEMAL milliyet yazarı
Çünkü köşelerinden "Ya Herru ya Merru!" diyerek darbe çağrısı yapıyorlar. Bu devirde hâla "Darbeli mi, darbesiz mi?" sorularıyla askere davetiye çıkarabiliyorlar. TBMM'de yapılacak cumhurbaşkanı seçimini sivil darbe diye niteleyerek, buna karşı askeri darbe sloganları atabiliyorlar.
Yazık, ayıp.
Bu demokrasi korkusu niye?
Askeri yönetimlerin acılarına ve olumsuzluklarına tanık olduğumuz bunca talihsiz deneyimden sonra daha hâlâ 'kışla'dan medet ummak, bu devirde daha hâlâ müdahale için askeri kışkırtmaya çalışmak, Türkiye gibi gelişmiş bir ülkede daha hâlâ halkın oyundan bu kadar ürkmek gerçekten hüzün verici.
Bunun gibi, şu günlerde hayretle karşıladığım bir başka gelişme de YÖK hakkında. YÖK'le Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç'in cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili çıkışlarıyla demokrasi kültürü dersinden sınıfta kaldıklarını düşünüyorum.
Ama aynı zamanda Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Tosun Terzioğlu gibi, "Üniversitelerimizin bir taraf gibi gösterilerek siyasi tartışmaların içine çekilmesi, tarihimizdeki örneklerinden de görüleceği gibi kimseye fayda sağlamaz" diyebilen rektörlerin varlığı da demokrasi adına sevindirici.
Demokrasiye fazla inanmayan, halkın oyuna her zaman kuşkuyla bakan, bu nedenle seçim sandığından çıkan sonuçlara, yani milletin egemenliğine her zaman kısıtlamalar koymaya çalışan bir anlayıştır bu.
Bu anlayış bu yüzden Çankaya'yı elinde tutmak istiyor. Bu anlayış bu yüzden Çankaya eliyle seçilmiş hükümetleri kontrol etmek istiyor.
Cumhurbaşkanı seçimleri işte bunun içindir ki öteden beri siyasal gerginliklere yol açabiliyor. Sükunetle geçmesi gereken bir seçime bunun içindir ki Çankaya savaşları adı verilebiliyor.
Değerli anayasa hukukçusu Prof. Dr. Ergun Özbudun, "Çağdaş Türk Politikası" adını taşıyan kitabının bir yerinde Çankaya kavgasının ipuçlarını şöyle verir:
"1982 Anayasası, devlet elitlerinin değerlerini ve çıkarlarını yansıtmaktaydı. Selefine göre 'milli irade'ye, seçilmiş meclislere, siyasal partilere, siyasetçilere ve meslek kuruluşları ile gönüllü dernekler gibi diğer sivil toplum kurumlarının hepsine daha az güvenmekteydi.
(...)
Bu yüzden cumhurbaşkanına, askerlerin özellikle hassas oldukları iki alanda, yani yüksek mahkeme yargıçlarını ve üniversite rektörlerini atamada önemli gerçek yetkiler verildi. Kısaca 1982 Anayasası, güçlendirilmiş bir cumhurbaşkanlığı ve Milli Güvenlik Kurulu'yla, askerin siyasal sistemin nihai koruyucusu ve hakemi olmasının devamı amacıyla tasarlandı." (Prof. Dr. Ergun Özbudun, Çağdaş Türk Politikası, Doğan Kitap, 2003, s.57-58)
Sorunun özü burada yatıyor.
Ya da zurnanın zırt dediği yer...
Bu nedenledir ki, 12 Eylül askeri yönetiminin Anayasası, Türkiye'ye bir deli gömleği gibi giydirildi.
Bunun içindir ki, Çankaya Köşkü bugün hâlâ bir kale olarak görülüyor. Bu kale elden gitti mi, gizli gündem devreye girer diye düşünülüyor.
Darbe çağrıları bu yüzden.
Türkiye her cumhurbaşkanı seçimi öncesinde olduğu gibi bu sefer de, halkın iradesine ve seçim sandığına kuşkuyla bakan, demokrasiye fazla inanmayan o malûm zihniyet tarafından karıştırılmak isteniyor.
Bir takım korkuların esiri olmak yerine, demokrasi içinde çare tükenmez sözünü aklımızda tutarak, cumhurbaşkanı seçimi konusunda Meclis iradesine saygı gösterelim.
Hiç unutmayalım:
Millet egemenliğine boş vererek demokrasi olmaz. Demokrasinin olmadığı yerde, demokrasinin ikinci sınıflığa, üçüncü sınıflığa mahkum edildiği yerde barış ve huzurdan söz edilemez.
İstikrarın yolu demokrasidir.
Yarın:
Erdoğan Cumhurbaşkanı olsun mu?.. Ben ne düşünüyorum?
Hasan CEMAL milliyet yazarı